5 Aralık’ta vizyona girecek olan Arog filmi için heyecan her geçen gün artıyor. Bunu gören yapımcılar ise heyecanı bir nebze azaltmak adına filmin içindeki sahnelerden oluşan teaser ve fragmanları çıkartıyor. Neredeyse tüm kanalların haberlerinde adından da söz ettirmeyi bu fragmanlarla başaran Arog çok büyük beklentiler ile bomba gibi geliyor.

Yeni fragmanda eski çağda yapılan bir futbol maçı anlatılıyor.

.

.

kaynak: http://arog-filmi-cemyilmaz.blogspot.com/
.

Maçın başlamasına çok az bir süre kalmıştı… Tatlı mı tatlı küçük kız Beşiktaş formasıyla annesine sesleniyordu:
-Anneciğim hadi gel maç başlayacak.
Yanında abisi Galatasaray formasını giymiş:

  • hiç boşuna heveslenmeyin bu sefer sizi yeneceğiz.
    Ve babasına dönüp:
  • baba, beş atar mıyız bu akşam? Bak söz verdin bir daha ki maça stada gideceğiz.

Tatlı kız henüz 5 yaşındaydı, abisi 9. Mutlu bir aileydiler. Hepsi futbolu çok seviyorlardı. Evde 4 tane Galatasaray forması ve 4 tane Beşiktaş forması vardı. Normalde Beşiktaş – Galatasaray maçlarını izlemek için stada giderlerdi. Maç kimin sahasındaysa herkes o takımın formasını giyer ve o takımı desteklerdi. Anne ile kızı Beşiktaşlı, baba ile çocuğu Galatasaraylıydı.

En son gittikleri maç beşiktaşın sahasındaydı. Galatasaray gol attığında baba ve çocuk birden “goool” diye bağırmışlardı. Sonra üstlerinde Beşiktaş formasını ve yanlarında sinirli bakan gözleri görünce sustular. Ve hep birlikte gülüştüler. Ondan sonra beşiktaşın attığı gollerde de sevindiler. Maçı Beşiktaş almıştı. Anne ve kızı o kadar mutluydular ki, ve onların mutlu olması baba ve çocuğu da çok mutlu ediyordu. Sırf bu yüzden beşiktaşı tutuyorlardı Galatasaray maçlarında bile.

Ama bu akşam maça gidememişlerdi. Evde izleyeceklerdi. Ve maç başlamak üzereydi. Evde tatlı bir curcuna, bir hazırlık… heyecan dorukta. Kim yenerse yensin hepsi sevinecekti. Birinin mutluluğu diğerlerini de mutlu ediyordu. Birbirlerinin sevinçlerine ortak olmasını biliyorlardı. Birbirlerini çok ama çok seviyorlardı.

Birden otobüsün ani freniyle sarsıldım. Öyle bir dalmıştım ki, uyanıkken gördüğüm bir düştü bu. Saate baktım, az kalmış beş olmasına. Tam beşte Dolmabahçe’nin önünde. Günlerden cumartesi. En sevdiğim gün. Ağustos ayının güzel günlerinden biri. Ama her şey daha bir güzel sanki bugün. Ve o… Bütün güzellikleri gülüşünde saklayan. Şimdi ne desem de bir ömür hiç gitmese, hep benle kalsa…

.
Emrah Yumuk
08.11.2008
.

Sanki her şey yanlış gidiyor. Keşke elime bir fırsat daha geçse… Tekrar yazacağım her şeyi yeni baştan. Çalınmış bir senaryo gibi hayatım. Her gün bugün. Geçmiş yüzlerce kez seyrettiğim bir film, gelecek ise hep sil baştan yazdığım. Hiç mi bitmez bu gelecek, belki de yazdığım bu gelecek hiç gelmeyecek.

Atacağı bir sonraki adımı yıllarca düşünen bir adam düşünün. Böyle bir adamın geleceği var mıdır? Ya aynı filmi yüzlerce kez izleyip de içini acıtan o sahneyi değiştirmeyen adama ne demeli? Geçmiş hiç bu kadar acı verir mi insana?

İşte her gün bugün. Geçmiş yıllar önce hayatın benim için çektiği bir film. Gelecek yazamadığım son senaryom. Her gün her gün çekilir mi bugün. Bugün ise hep aynı gün.

Zamanın ortasında çırılçıplak… Akrep ve yelkovan giderek anlamsızlaşır. Bozuk bir saat düzeni bu. Bazen hızlı, bazen yavaş. Neyine güvenir ki insan ne yelkovandan hızlı ne akrepten yavaş. Sinsi bir ölümdür geçmiş ve umutlarından ibarettir gelecek. Beklersin de ne biri değişir ne diğeri gerçekleşir. Sen bugün doğmuşsun, bugün yaşadın ve bugün öleceksin.

Hayaller ve gerçekler… Yarabandım ve yaram… Hangi düşe dalsam vardığım yer hep aynı. Gerçekler buz gibi soğuk. Ellerim üşür ya yokluğunda. Yoksun diye bütün bu hayal. Uyusam ve hiç uyanmasam, belki o zaman iyileşir yaram.

.

Emrah Yumuk
03.11.2008

.

Türkiye’nin ilk otomobili Devrim’in hikayesi…

Mutlaka izlenmesi gereken harika bir film. Daha önce sadece ismini duymuş olduğumuz “benzini biten otomobil” diye bize yansıtılan Devrim’in gerçek hikayesi…

Devrim Arabaları” azmin ve birbirine inanan insanların neleri başarabileceğini gösteren, bu topraklarda yaşanmış bir başarı öyküsüdür… Hikaye, bu aracı üretme görevini üstlenmiş 23 mühendisin kariyerlerini ve aile hayatlarını riske atarak girdikleri bu üretim macerasında zamanla, yoklukla, politikayla, karşılarına çıkan sayısız engelle mücadelelerini anlatır. Aslında anlatılan bir** inanç ve azim **öyküsüdür.

Devrim Arabaları” Türk mühendisinin ve işçisinin, 20 sene öncesine kadar toplu iğne dahi üretemeyen bir ülkede kalkıştıkları bu meydan okumayı, bugün her şeye kolayca sahip olan nesillere, idealist zihniyeti ve zaferi de aktararak yaşattıkları bir **birlik ve başarı **öyküsüdür.

Yönetmen: Tolga Örnek

**Senaryo: **Murat Dişli, Tolga Örnek

Müzik: Demir Demirkan

Oyuncular: Taner Birsel , Halit Ergenç , Vahide Gördüm , Selçuk Yöntem , Uğur Polat , Serhat Tutumluer , Ali Düşenkalkar , Onur Ünsal

Konusu: 1961 yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, yerli üretim bir otomobil yapılmasını emreder ve görevin TCDD işletmesine verildiğini açıklar. Hemen işe girişen 23 mühendisin önünde bu otomobili yapmak için Cumhuriyet Bayramı’ na kadar yalnızca 130 gün vardır.

Devrim” adı verilecek olan bu arabayı üretmek için 23 mühendis, kariyerlerini ve aile hayatlarını riske atarak zamanla, yoklukla, politikayla, karşılarına çıkan sayısız engelle baş etmek zorunda kalırlar.

Benzini bitti diye yolda kalan araba” etiketiyle unutulan “Devrim”in hikayesinin bilinen ve bilinmeyenlerinin anlatılacağı “Devrim Arabaları” filminin senaryosunu, Murat Dişli ve Tolga Örnek 2 yıllık bir araştırma sonucunda oluşturmuşlar.

.

www.devrimarabalari.com
.

Bunca zamandır nerede olduğumu soracak olursan

“Oldu bir şeyler” demeliyim

oturmalıyım bir taşa

kararan dünyada,

kendini yemiş bitirmiş bir nehirde.

Korumasını bilmiyorum yitirdiklerini kuşların

Geride bıraktığım denizi

ya da çığlığını kızkardeşimin.

Nedir bu toprağın zenginliği?

Gün neden günle kapanıyor?

Neden karanlık gece çalkalanıyor ağzımda?

Ve ölüm neden?

Nereden geldiğimi sormayacak mısın?

Anlatayım sana;

Kırık şeyleri

Acılı kapları

Sık sık tozlanan koca sığırları

ve tutulu kalbimi.

Bunlar ne belleğimizde uyanan sarı güvercinler,

ne de anılardır kuşaktan kuşağa akan.

Ağlayan yüzlerdir bunlar,

Parmaklardır gırtlağımızdaki,

ve toprağa düşen yapraklardır.

Yiten günün karanlığıdır.

Yeşertir kaleleri hüzünlü kanımızdaki.

İşte menekşeler ve işte kırlangıçlar,

Sevdiğim her şey

Tatlı mesajlar veren günbegün

açıkta zaman

tatlılığı artan.

Kaçamayız biz; Dişlerimizin arasından:

Neden kemiriyor boşa giden zaman

sessizlik kabuğunu?

Ne yanıt vereceğimi bilmiyorum.

O kadar çok ki ölümüz

Ve o kadar çok ki kızıl güneş önünde setler

Ve o kadar çok ki çarpık kabuklu başlar

Ve o kadar çok ki öpücüklerimizi engelleyenler

Ve o kadar çok ki unutmak istediklerim.

.

Pablo Neruda